Kozmik Açıdan İlericilik, Gericilik, Cumhuriyet

KOZMİK AÇIDAN İLERİCİLİK – GERİCİLİK

Tolga Yarman, Prof. Dr., BİLTES

Toplumları ileriye götüren, “ilerici dinamiklerdir”. “Toplumsal dinamikler”, toplumbilimin temel bir uğraş alanıdır. Bu dinamiklerin, hangisi “ileri” doğru çalışır, hangisi “gerici”dir; bunun ayrımının akademik olarak yapılması, hayli külfetlidir.

Ama bir “doğa bilimci” olarak şunu söyleyebilirim ki; “ilericiliğin” ve “gericiliğin” ayırdı, sanırım, evrensel – kozmik boyutta, yapılabilecektir.

Bilimde, “bütünsellik” önem taşıyor. Yıllar önce Sovyetler Birliği Bilim Akademisi’nin Marksist kuram ve diyalektik materyalizmi, çağdaş atomistik kurama raptetmek istemesine ilişkin bir çalışmasını, ilgiyle okumuştum. Çalışmanın kurgusunda, en azından güncel atomistik kuram itibariyle bir yapaylık ve zorlama göze batıyordu. Sovyet Marksistler, hani neredeyse; kimi koyu dincilerin, insanoğlunun aya gideceğinin kutsal kitapta yazılı olduğunu öne sürmeleri gibi, atom kuramını diyalektik materyalizmden çıkartmaya özeniyorlardı. Sovyet Marksistler’in uğraşları, bence hamdı: Ama “bütünselliği” yakalamaya çalışması açısından, saygındı.

İlerici Dinamikler, Kaos ve Düzenlilik

“Doğa”, birçok çalışmamda anlatmaya çalıştığım gibi, “gerek gökmekaniksel sonsuz boyutlarda, gerekse sonsuz küçük atomistik boyutlarda kaostan, karmaşadan, keşmekeşten düzen üretiyor” (1-6). Dünyamız ve “tabiat-ana”, gerçekte, kaosun yapıtı. Tıpkı galaksiler gibi, biz de tabiat ananın çocukları olarak, demek ki, milyarlarca yıllık kozmik bir uğraş uzantısında, “kaos ananın” torunlarıyız.

Bir yazımda kaosun “kötü”, düzenin yani düzen biriktirme eyleminin “iyi” olarak tasnif edilebileceğini, dikkate getirmiştim (4).

Böyle bir bağlamda insanlık tarihinin de, yeryüzünde, yığınla olumsuzluğa, kana, acıya rağmen, son toplamda, kaostan düzen ürettiğini, savlamıştım. “Toplumsal dinamiklerin”, hangisinin “ilerici”, hangisinin “gerici”, ya da “tutucu” olduğuna, yekten hükmetmek, kolay mı?.. Şu var ki, bu konuda, mümkün olduğunca evrensel ölçüler bulgulamaya muhtacız.

Zamanın, bir akış yönü var. İnsanlık tarihi bu yönde, kah “ileri” kah “geri”, salınımlar sergiliyor. “İleriye gidişler”, düşünceme göre bizi var eden kozmik eğilimlerle uyumlu olarak, kargaşadan “düzenlilik” üreten eğilimlerle, oluyor. “Geriye gidişler” ise, kargaşadan düzenlilik üretme eğilimlerine, ters eğilimlerle oluyor.

Geriye gidişler, ara ara, ileriye gidişlere baskın çıkıyor. Dünya savaşları, bu arada, dünyayı bilmem kaç kez yok olmanın eşiğine getirmiş, “nükleer silahlanma”, bu savın en belirgin gidişlere, son toplamda –kozmik evrimin içinde bulunduğumuz kertesinde olsun- baskın çıkıyor. İnsanlık tarihi yeryüzünde, “kaostan”, tıpkı evrenin kozmik boyutlarda yaptığı gibi, “düzenlilik” üretiyor (4).

“İlericiliği” işte, böyle tanımlayabileceğimizi düşünüyorum.

Ben bir toplum bilimci, değilim. Yine de doğa bilim birikimlerimi ve siyaset alanındaki gözlemlerimi, uzmanlarımızın dikkatine getirme sorumluluğunda buluyorum, kendimi…

Görebildiğim kadarıyla, “canlının” temel işlevi, “düzenlilik” üretmektir (1).

Evet madde, gerek sonsuz büyük galaktik boyutta, gerekse sonsuz küçük atomistik boyutta, düzen üretiyor. Şu var ki “canlı”, böyle bir uğraşın sanki, “anlamlandığı”, coşkuya ulaştığı nihai bir aşamadır.

Kısaca, “canlının misyonu”, düzenlilik üretimine, “üst bir katkı” vermektir, denilebilir.

İnsansa, canlının en görkemli aşamasıdır.

Böyle bir açıdan:

– İnsanın, düzenlilik üretiminin önünü açan tüm uğraşlar, ilericidir… İnsanı, düzenlilik üreteceği süreçlerden ala koyan, başta toplu ya da bireysel cinayet, o arada zulüm, işkence, olmak üzere, tüm gayretler, gericidir, sonucuna varılabilir(4).

“Toplumsal-ilerici-dinamikleri”, böyle bir çerçevede değerlendirmek gerekir, diye düşünüyorum.

Bir çoğumuz Robin Hood, Zoro, Tom Miks, Tin Tin, Çelik Blek gibi öykülerle, büyüdük.
Bu öykülerin hemen hepsinde, farkında olalım ya da olmayalım, hatta öykü yazarı farkında olsun ya da olmasın, “toplumsal-ilerici-dinamiklerin” çalıştığını görmek, fevkalade ilginçtir.

Örneğin, Robin Hood’a bakalım. Feodalin kale duvarlarının, dışındaki, ilerici-orman-köylüsünün, öyküsüdür bu…

Robin Hood

Bir çok filmde izlemişizdir… Tutucu, bana-cı ve baskıcı, feodal; silahşörleri aracılığıyla şatosunun civarındaki orman köylüsünü sömürmekte, onu horlamakta, onun varını yoğunu, elinden almaktadır. Orman köylüsü böyle bir yazgıyı kabullenmez.

Aslında, tüm ilerici-toplum-dinamikleri kuşatılmayı, yeterince üretici olamamayı ve yeterince düzenlilik üretememeyi, kabullenmezler…

Orman köylüleri; feodal cendereyi kırmak üzere, Robin Hood gibi, bir “aydının” önderliğinde örgütlenir; başta feodalin silahşörleri olmak üzere, feodalin çevresine ve kendisine “kök söktürmenin” çok anlamlı, çok mizahi, çok serinletici, çok yaratıcı örneklerini, sergilerler… Ormanda, feodale karşı, türlü-çeşitli pusular kurar, oyunlar geliştirirler… Sonuçta, feodali alt ederler… Bu, bir ilerici dinamiktir.

Niye ilerici dinamiktir?

Sorunun cevabını, dikkate getirdiğim kozmik boyutta, verebiliriz.

Tutucu, baskıcı ve banacı feodal; orman köylüsünü sömürmekte ve onun yeterince özgür, yeterince yaratıcı olmasının önünde durmaktadır. Orman köylüsü, özlediği ölçüde “düzenlilik” üretememektedir. Bu nedenle orman köylüsü, aydın Robin Hood’un önderliğinde, başkaldırmaktadır. Özgürlüğünün, yaratıcılığının ve üreticiliğinin önüne dikilen feodali, alaşağı etmektedir. Bu nedenle, hareket, “ilerici” bir harekettir.

Feodal, artık feodal değildir; ama, feodal ve orman köylüsünden oluşan topluluk, şimdi artık önceden olduğuna oranla, daha özgür, daha yaratıcı ve daha üreticidir.

Tarih, “ilerici dinamiklerin”; kelepçelerini, zindan demirlerini, hapishane betonlarını kırıp, yerle bir ettikleri, örneklerle doludur.

Yakın sayılabilecek önemli bir örnek Fransız İhtilali’dir.

Fransız İhtilali

Nedir Fransız İhtilali?

1789 Fransız İhtilali ilerici aydınlarla, Paris varoşlarındaki ilerici yoksulların, omuzdaşlığıdır.

Filmlerden anımsarız… Paris’in ücra köşelerindeki, loş şarap mahzenlerinde, neler olmaz ki… Eylem öncesi ya da sonrası, şenlikli dansları basan, kralın muhafızlarını; o muhafızlar arasındaki ilerici şövalyelerle birlikte oyunlar geliştiren ilerici yoksullar, nasıl da deliye çevirirler!..

Atos, Portos, Aramis, Dartanyan gibi, roman tipleri, böyle doğmamış mıdır?.. Onlar, kralın silahşörleridirler… Ama, aynı zamanda, ilericidirler, aydındırlar, ilerici yoksullardan yanadırlar… Fikirleri kuvvetlidir, kılıçları kuvvetlidir…

“Eşitlik-özgürlük-kardeşlik” özlemi etrafında toplanan Fransız aydınıyla, ilerici kentliler ve ilerici yoksulların, krala karşı hareketleri, acaba neden “ilerici” nitelemesiyle anılmaya layık, bir “toplumsal dinamiği” oluşturmaktadır?

Demin dikkate getirdiğim ölçüt çerçevesinde, bu sorunun cevabı, açıktır. Kral ve etrafındaki egemenler ülkenin olanaklarını yığınlara rağmen kendilerince çarçur ederlerken; o yığınlar kendileri ve çevreleri için yeterince üretici olamamakta; “düzenlilik” üretimine, yeterince katkı sağlayamamaktadırlar.

“Kralın kulu” olmaktan kurtulmak üzere, özgürleşme; eşitlik ve kardeşlikle yoğrulunca, kişi daha üretici, daha yaratıcı, daha mutlu, kısacası daha “insan” olacaktır.

Fransız İhtilali, işte, bundan dolayı “ilerici” bir harekettir, denilebilir. İhtilal sürecinde, yine hiç de ilerici sayılmayacak nice gelişmeler olmuştur. En önemlisi sanırım, ihtilalin, Robespiyer’e varıncaya kadar, aşama aşama, kendi çocuklarının başını yemesidir.

Ya Volterler, Russolar, Robespiyerler olmasa, ihtilal tümden fikri bir hazırlıktan yoksun bulunsa, ne olurmuş? Herhalde Kabakçı Mustafa ya da Patrona Halil İsyanları benzeri bir ayaklanmadan ibaret kalırmış.

Burada, “ilerici dinamiğin” kökenindeki “tılsımlı” diyebileceğimiz “kıvama” dikkat çekmek istiyorum.

Bir defa, “ilerici dinamik” zemininde, toplumsal hangi ilerici unsurların, nasıl bir omuzdaşlık kurdukları önem taşıyor.

Omuzdaşlığa, bu unsurların katılım oranları da, “tılsımlı kıvamın”, öndeki öğesi oluyor.

Diğer yandan, hareketin kökenindeki “fikri hazırlık” ve “hedefler” önem taşıyor.

Nihayet, “eylem başarısı” yaşamsal, oluyor.

Fransız İhtilali’nin dokusundaki “aydın, ilerici kentli, ilerici yoksul”, omuzdaşlığına ilişkin tılsımlı yapıyı, tarihin bir çok evresinde, günün özelliklerinden edindiği köklerle birlikte izliyoruz.

Ekim Devrimi

1917 Ekim Devrimi, ne Marks ve Lenin gibi aydınlar ve onların fikri hazırlıkları olmadan yaşanabilirdi… Ne de ilerici yığınların Çar ve Saray’a karşı Rus aydınıyla bütünleşen özgürleşme özlemleri olmadan yaşanabilirdi…

Sovyet Komünist Partisi açısından hazindir ki, Ekim Devriminden yuvarlak 70 yıl sonra, önceden hangi başarıların tetiğini çekmiş olursa olsun, sonuçta, hatta yer yer dejenerasyonla başkalaşmış bu parti, statükonun, hantallığın ve baskının aracına dönüşmüş olarak, üstelik kaç ülkede, yığınların “özgürleşme eylemlerinin”, ortadan kaldırılması gereken bir “boy hedefi” olmaktan kurtulamamıştır.
Ulusal Bağımsızlık Savaşımız

Dikkate getirmek istediğim “tılsımlı ilerici yapı” şablonuna, “Ulusal Bağımsızlık Savaşımız” da, ilginç ışıklar tutmaktadır. Burada, Mustafa Kemal’de simgeleşen “ilerici asker”; “ilerici eşraf” ve “ilerici halk”, coşkularla Dolmabahçe Sarayı’na, Sevr Anlaşması’na ve istilacı devletlere baş kaldırmaktadır.

“İlerici asker” olur mu?

Nasıl olmaz? İşte Mustafa Kemal ve arkadaşları…

Pekiyi “ilerici eşraf” olur mu?

“Eşraf” yapı olarak, bir bakıma ilerici eylemlerle kırılmayı gerektiren feodal özellikler, taşımaktadır. Şu var ki, istilacıya ve emperyalizmaya karşı halkla bütünleşen eşraf, “ilerici eşraf” olarak, anılabilecektir.

Ulusal Kurtuluş Savaşımız, neden “ilerici” bir harekettir?

Fransız İhtilali ve Ekim Devrimi, hangi temel sebeplerden dolayı “ilerici” hareketlerse, Ulusal Kurtuluş Savaşımız da, çok benzer sebeplerden dolayı “ilerici” harekettir.

Söz konusu sebepler; sonsuz büyük boyuttaki galaktik süreçler, keza sonsuz küçük boyuttaki atomistik süreçler uzantısında olduğuna dikkat çektiğimiz, “tarihin kaostan, kargaşadan düzen üretme” eğilimiyle, çok ilginç şekilde çakışıklık göstermektedir (4).

“İlericiliğin” milyarlarca yıllık kozmik uğraşa koşut olarak “düzenlilik üretimine katkı” bağlamında, sözün tam anlamıyla “evrensel” bir boyutu olduğunu, özellikle vurgulamak istiyorum.

*

Örnekleri çoğaltmak; yakın tarihten, içinde yaşamakta olduğumuz toplumsal devinimleri de tahlil ederek nice başka, ilginç örnek sıralamak kolay.

Ne ki yazının amacı, bu değil.

“İlerici” galaktik ya da atomistik davranışlarla, “ilerici” insan hareketlerinin çok çarpıcı bulduğum koşutluklarını dikkate getirmek istedim.

“İlericilik”, milyarlarca yıllık kozmik süreçler uzantısında, toplumsal devinimlerle “kaostan düzenlilik üretimine gayret sarf etmenin” adı olup çıkıveriyor, karşımıza…

“Gericilik” de bunun tersi… İnsanların özgür, yaratıcı üreticiliklerini habire iğdiş etme histerik bencilliğinin… Daha da kötüsü düzenlilikleri, acılarla, çok kan pahasına en kaotik uçurumlara savurma projesinin, adı…

Göklerde yazılı gizem, bu!..

KAYNAKLAR

1. T. Yarman, “İnsan Kendi Özü Kaosa Geri mi Dönüyor?”, Cumhuriyet Bilim Teknik, 29 Aralık 1990.

2. T. Yarman, “Temel Parçacıklardan Canlıya, Düşünceye, Duyguya, Maddenin Halleri”, Cumhuriyet Bilim Teknik, 29 Haziran 1991.

3. T. Yarman, “Çevre Kirliliği Kaçınılmazlık Değildir”, Cumhuriyet Bilim Teknik, 11 Ocak 1992

4. T. Yarman, “Uzaysal Düzen, İyilik, Kötülük”, Cumhuriyet Bilim Teknik, 29 Şubat 1992.

5. T. Yarman, “Akıl, Evren Bilincinin Gerisindedir!..”, Cumhuriyet Bilim Teknik, 20 Haziran 1992.

6. T. Yarman, “Türler Arasındaki Acımasızlık, Irkçı Milliyetçilik ve Uzaydaki Yalnızlığımız”, Cumhuriyet Bilim Teknik, 18 Temmuz 1992.