Anlamanın İki Boyutu, Cumhuriyet Bilim TeknikANLAMANIN İKİ BOYUTU

Prof. Dr. Tolga Yarman

BİLTES

Temmuz 1992

ANLAMANIN İKİ BOYUTU

Prof. Dr. Tolga Yarman, BİLTES

Temmuz 1992

İnsanoğlu karşı karşıya olduğu her karmaşaya, elinde mevcut terimlerden hareketle meydana getirdiği “birleşimler” cinsinden, açıklamalarda bulunmak, kısıtındadır.

Tıpkı bir çocuğun oyuncak legolarıyla, ancak belirli kombinezonlar meydana getirebileceği gibi…

Elimizde yalnızca “bir” lego parçası varsa, bununla iste tek, bu legodan ibaret bir şekil, koyabiliriz ortaya…

Elimizde iki lego parçası varsa… Bunlara A ve B diyelim… Bu kez, bunları yalnızca “doğrusal” dizebileceğimiz varsayımıyla, ortaya, hepsi hepsi dört şekil koyabiliriz: A, B, AB ve BA.

A’yı ve B’yi tam doğrusal değil de… Başka biçimlerde, söz gelişi birbirlerini çeşitli derecelerde görecek biçimde dizebileceğimizi varsayarsak… Bunların, o takdirde, birbirlerinden “açısal olarak farklı kombinezonlarını” da meydana getirebiliriz.

Elimizde üç nesne varsa… Şimdi de, bunlara A,B,C diyelim… Bunları yine, ancak “doğrusal” olarak dizebileceğimizi varsayarsak… Meydana getirebileceğimiz şekiller şunlardır: A, B, C, AB,
BA, AC, CA, BC, CB, ABC, ACB, BAC, BCA, CAB, CBA.

İşte A, B, C’den ibaret üç lego parçasına sahipsek, kurabileceğimiz birleşimler, saydıklarımızdan ibarettir.

Örneğin, elimizde “Ali”, “top” ve “tut” sözcüklerinden oluşan bir lügatimiz varsa; diyelim ki “top” sözcüğünü, (ne kadar eksik, hatta yanlış olursa olsun) “Ali” ve “tut” sözcüklerine başvurarak açıklamak zorundayızdır. Bu lügatte “top” sözcüğüne karşılık, o halde ya “Ali”, ya “tut” ya “Ali tut” ya da “tut Ali” diyebileceğizdir. O vakit de tabii, “Ali”yi, bir türlü anlatamıyacağızdır.

Gerçekten de belli bir karmaşa karşısında, yapacağımız açıklamaların, bugüne kadar bilinen, ortaya konulmuş terimler cinsinden yapılmasından başka şansımız yoktur. O halde, açıklamalarımız, bu terimlerin bahşedeceği “birleşim olanaklarıyla”, ister istemez, sınırlıdır.

Böyle bir çerçevede diyebiliriz ki “anlamanın” iki boyutu vardır.

Anlamanın birinci boyutu, lügatimizde bulunan herhangi bir sözcüğe karşı, lügatimizdeki öteki kavramlardan hareketle, bir birleşim karşı getirmeyi , içerir.

Anlamanın ikinci boyutu ise, lügatimize yeni kavramlar… Oyun örneğimizi sürdürecek olursak… Yeni lego parçaları ilave etmeyi, kapsar

Sınırlı terimlerle, sınırlı ölçüde anlarız. Terimlerin sayısı azaldıkça anlam deforme olur, bozulur. Bu durumda yanlışa düşmemiz, kaçınılmazdır.

O açıdan “belli bir olayı” doğru anlayabilmemiz için, “minimum-sayıda-kavrama” ihtiyaç vardır. Söz konusu olayı, daha az kavramla anlamaya çalışmak bizi, kaçınılmaz olarak, yanılgıya düşürecektir.

Belirlemiş olduğumuz “kavramlar”, “gerekene” oranla ne kadar az sayıda ise, olayları algılamamız, o kadar “çarpık” olur.

Asırlar boyunca, insan düşüncesinin, habire “burkuk” olmasının ve “gerçekten uzak düşmesinin” sebebi, işte budur.

Birbirimizi anlamamaktaysak, sebebi yine budur. Karşılıklı kullandığımız kavramların “farklı”, bir de tabii “eksik” oluşu…
Bu olguyu ise, bir türlü kavrayamayışımız…

Konfiçyüs, daha yüzyıllar öncesinden:

– Öğrenmeden düşünmek tehlikelidir, diyor
Şunu da ekliyor:

– Düşünmeden öğrenmekse yararsızdır!