Kader Var mı: Determiznizma Görecelidir, Cumhuriyet

KADER VAR MI?
DETERMİNİZMA GÖRECELİDİR!..

Prof. Dr. Tolga Yarman, BİLTES

Temmuz 1992

“Seyretmekte bulunan” bir olayın, “dışarıdan” nasıl bir gelişme göstereceğini “kestirmekle”… Bu olayın, bizzat içinde bulunarak muhtemel gelişmeler karşısında, ona çeşitli derecelerde “yön vermek” arasındaki, “karakter farklılığına”, dikkat etmeliyiz.

Aslında “determinizma” başka bir deyişle, “kestirebilirlilik”, şablonun kökeninde, seyir halindeki bir olaya, “bunun dışından bakıyor olma”, kabulü vardır. Belli bir hızda ve belli bir eğimde olarak atılan taşın veya top mermisinin nereye düşeceğini kestirirken, “olaya bunun dışından bir gözlemci olarak bakmakta olduğumuzu”, vurgulamalıyız.

Tanrısallık, Evrene Dışarıdan Bakılabilirlikle Eşdeğerdedir !..

“Evrensel nedensellik”, olayların bağlı olduğu yasalarla başlangıç koşullarının bilinmesi halinde, evrenin geleceğinin, herhangi bir anda kestirilebileceğini öngörür. Burada, sanki gerçekten olabilirmiş gibi, tüm evrene bunun dışına çıkarak bakabilecek olduğumuz, varsayımına, yüklenilmesi esastır.

Zaten Tanrı kavramı, “evrenin bir parçası” olarak, düşünülemez… “Tanrılık”ta, yaratma görevi bulunacağına göre, “yaratmadan öncesi” de, bulunmak durumundadır. Yaratmadan öncesi ise, evrenin öncesi, yani “evrenin dışında” olmaklıktır.

İşte bu nedenle “evrensel nedenselliğe” bağlı determinizma, yani “belirlilik”te, herşeyi dışarıdan seyredebilecek yaratıcı bir özne, yani bir “Tanrı” çıkmaktadır, karşımıza. Eğer ancak böyle ise, yani gerçekten evrendeki olayların tabi olduğu yasalarla başlangıç koşullarını, dışarıdan bilebilecek bir özne mevcutsa, klasik anlayışa göre, gelecek her an kestirilebilecek… Yani “determine” olacaktır.

Burada vurgulamaya çalıştığımız ana fikir, “determinizma” yani “kestirilebilirliliğin”; herşeyden önce, olayların dışarıdan ve eksiksiz bir algılamayla izlenebileceğine dair, varsayım üzerine, kurulmak durumunda olduğudur.

Ya bu olanaklı değilse?..

Yani bir maçta tribünlerde, herşeyi tahmin edebilecek deneyimli, bilgili, akıllı bir “seyirci” değil de… Sahada “oyuncu” isek, acaba durum, aynı mıdır?..

Seyirci ve Oyuncu

Sahadaki oyuncu, tribündeki seyirciden çok farklı olarak, iki şeyi birden yapar… Birincisi, “gelişmeyi takip eder”… İkincisi, “gelişmeye müdahale” eder, ona dahil olur… Adı üzerinde “oyuncu”dur… Topu izler… Topun, ulaşacağını kestirdiği yere koşar… Topu yakalar… Şut çeker… Topa hakimiyette, “belirlemecilik” üstlenir. Oyun içinde, oyunu yalnız takip eden değil… Oyun kuran… Oyun geliştiren… Karşı veren, bir “müdahildir”, o…

Oyunu tribünlerden izleyen “seyirci” ise, tüm oyun ve oyuncularla birlikte oyunun nasıl gelişeceğini, belki kestirebilir… Ama hiç bir şekilde (doğrudan) “müdahil”, değildir.

Bu anlamda oyuncu ve oyun, tribündeki seyirciye göre, belki “kestirilebilir”, “belirli” ya da “determine” olabilir… Ancak “oyun içinden” bakıldığında; “oyuncu” bir oyun öznesi, bir müdahil olarak, “kestirebilir” değil… Oynayan, yani “belirleyen”, yani “determinan” veya geleceği bizzat inşa eden, kuran biri olmaktadır.

Konuya böyle bir değerlendirmeyle yaklaşınca… Sahadaki oyuna, tribünden seyirci olarak bakılmasıyla… Oyun içinden müdahil olunması arasında, çarpıcı bir karakter farklılığı olduğu, ortaya çıkmaktadır.

Yineleyelim… Oyun ve oyuncuların akibeti, tribündeki seyirciye göre “belirlenmiş”, yani “determine” olabilir… Ancak oyuncular açısından bakıldığında, oyun “oynanmak” durumundadır ve oyuncular “determine”, yani “belirlenmiş” değil, “determinan” yani “belirleyici”dirler.

O halde “belirli olmaklık”, söz konusu olayın dışında ya da içinde olmakla, değişmektedir.

Başka bir deyişle “kestirebilirlilik”, ancak olayın dışında ve onun “müdahili olmamakla” mümkündür. Öteki türlü, “oyun içinde” olunmakta… Bu açıdan bakılınca da, “belirlenebilir” değil, “belirleyen” konumunda bulunulmaktadır.

Demek ki “determinizma” yani “belirlilik” görecelidir.

“Determinizma”, teknik bir deyişle söyleyecek olursak; olayın dışında, seyirciye-ilişkin-referans-sisteminde geçerli olmakta… Oyun içinde, oyuncuya-ilişkin-referans- sisteminde ise, bu sistemde ”oyuncunun” belirlenmiş değil, “belirleyen” olmaklılığından dolayı, geçerliliğini, yitirmektedir.

Bu nedenledir ki “determinizma göreceli” olmaktadır.

Böyle bir bağlamda, önceki bir yazımızda dikkate getirdiğimiz “öz mü önce gelir, yoksa varoluş mu?” türünden, bir soruyu sormak, gereksiz olmaktadır (1.2)… Nihayet, neden “öz” ya da “varoluştan”, birini, ötekinin mutlakta önüne çekmeliyizdir.

Öz ve Varoluştan Hiçbiri Dış Gözlemciye Göre Öncelikli Değildir !

Gerçekte, “öz” ve “varoluş” birlikte olmaktadırlar.

“Varoluşla” beraber, “özün” mevcut bulunmadığına hükmetmek uygun değildir. “Varoluştan” sonra, onun için “özün”, var olan tarafından doldurulmadığını, iddia etmek de mümkün değildir.

Dolayısıyla, sorunumuz “öz” ile “varoluşu”, kronolojik açıdan tasnif etmek, olmamalıdır.
“Öz varoluştan önce gelir” diyorsak… Varolana, dışarıdan gizlice, “kestirimi şaşmaz” bir seyirci olarak, bakıyoruzdur. “Önce varoluş, sonra öz” diyorsak… O takdirde… İçinde “müdahil” olarak bulunduğumuz bir olayın – olabilirse- dışımızdan kestirilebilirliğin; olay zarfında, “irademizin hükmünü icra etmesine”, pratikte bir etkisi bulunmayacağını, varsayıyoruzdur.

Sorunumuz, o halde “determinizmanın”, yani “iradenin kestirilebilirliliğinin”, hangi referans sisteminde bulunup, hangi referans sisteminde bulunmayacağını, saptamaktır.

İşte böyle bir çerçevede:

– Determinizma görecelidir, savını geliştirmekteyiz.

Karşılıklı İradeler

Cuzi (yani küçük) irade hükmünü, icra etmekteyken, külli (yani büyük ya da Tanrısal) iradeden, bahis, o halde abestir.

edecek olan… Yazgısını, geleceğini, ne kadar sınırlı ölçekte olursa olsun, belirleyecek olandır.

Küçük irade hükmünü, icra etmekteyken… Özellikle de onun açısından bakıldığında “genel bir determinizmadan” söz etmek, anlamsiz olmaktadır. Çünkü kendi konumunda belirleyici yani “determinan” olan, bizatihi odur.

“Benim yazgım belli”, deyip hareketini durdurarak duraksamaya koyulan bir öznenin akibetiyle… Koşullar ne kadar olumsuz olursa olsun, “oyununu” kişilikle oynamaya devam eden, öteki aynı yapıdaki bir öznenin akibeti, hiç aynı değildir.

Yani hangi olumsuz koşullarda olursa olsun ve “inisiyatif” elden ne kadar kaymış bulunursa bulunsun, “teslim olan” bir özneyle… Teslimiyeti sonuna kadar reddeden, ilkiyle aynı yapıdaki ikinci bir öznenin alacakları sonuç, çok farklı… Bazen de birbirine, taban tabana zıttır.

*

Dışarıdan bakıldığında belli bir öznenin davranışlarının “kestirilebilecek” olmasının, bu öznenin davranış sisteminde hiç bir önemi kalmamaktadır.

Özne, dışarıdan bakıldığında “belirlenmiş” olabilir. Ama o, kendi sisteminde oyuncu, müdahil yani (belirlenmiş değil), “belirleyen” olmaktadır.

O halde:

– Determinizma görecelidir!…

Şık, değil mi?

KAYNAKLAR

1. T. Yarman, “Sartre’ın Varoluşçuluğu ve İrade”, Cumhuriyet Bilim Teknik, Ağustos 1992
2. T. Yarman, “Determinizma Görecelidir: Evrensel Bilince Karşı Özgün İstenç” – “Özgür İradeli Kişi Ya da Toplumlar, Geleceklerinin Tutsağı Değil,
Efendisidirler !” Rapor, BİLTES, 1989.

TEŞEKKÜR

Yazıyı özenle okunurluğa kavuşturan Sevgili Ayşegül Sevinç’e teşekkürler ediyorum.